Yayınlanma Tarihi: 07 Ekim 2018 Pazar

Bağımsız Değerlendirme Kuruluşlarının Verileri Sadece Araştırmada Değil; Eğitim-Öğretimde de Kalitemizi Ortaya Koyuyor

Üniversitelerde kalıcı kalitenin ölçütü; üniversitelerin eğitim-öğretim, araştırma ve topluma hizmet alanlarındaki başarısıdır. Bunlardan birinin zayıf kalması, üniversitenin işlevini tam olarak yerine getiremediği anlamına gelir. Üniversite-sektör ve Üniversite toplum ilişkisini ve işbirliğini her fırsatta dile getiren ve bu çerçevede pek çok etkinliğe/işbirliğine imza atan Üniversitemiz, küresel rekabette de Ülkemizin belirlenen hedeflerine ulaşabilmesi için araştırmacı insan kaynağının nicel olarak artması kadar, nitel olarak da geliştirilmesi için büyük gayret saf etmektedir. Zira bir ülkenin rekabet gücü, insan gücü yetiştirme ve bilim ve teknoloji üretme kapasitesi ile bağlantılıdır. Şüphesiz bu arzulanan hedeflerin gerçekleştirilmesinde başta lisansüstü eğitim olmak üzere, eğitim-öğretim son derece önem arz etmektedir.

Niçin Lisansüstü Eğitim?

Lisansüstü eğitim, üniversitenin hem kendi ihtiyaç duyduğu akademisyenleri hem de toplumun ihtiyaç duyduğu insan gücünü ve araştırmacıların yetiştirildiği en üst eğitim merciidir. Bunun için lisansüstü eğitimin geliştirilmesi bir zorunluluktur. Özellikle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Ülkemizde “her ile bir üniversite” projesi ile birlikte üniversitelerin sayısının hızla artması, beraberinde nitelikli öğretim elemanı duyulan ihtiyacı da arttırmıştır. Gerek üniversitelerde eğitim-öğretimin sürdürülebilmesi, gerekse son dönemlerde önemi çok daha iyi anlaşılan nitelikli yerli akademik araştırmacılara duyulan ihtiyaç, bu ihtiyacın giderilmesinin temel yolu olan lisansüstü eğitimin önemini çok daha açık biçimde ortaya çıkarmıştır. 

Ülkemizin de kabul ettiği sekiz yeterlilik seviyesinden oluşan Avrupa Yeterlilikler Çerçevesinde ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi şeklindeki dört üst seviye, yükseköğretim alanında görülmektedir. Bunlardan doktoraya ilk üç seviyeden daha farklı bir anlam yüklenilmektedir. Sözü edilen çerçeveye göre yüksek lisans mezunu ile doktora programına kayıtlı kişi, araştırmacılığın ilk aşamasındaki bireydir. Buna karşın doktoralı bir araştırmacı ise, alanında en ileri düzeyde bilgi birikimine sahip mükemmel araştırmacı olarak değerlendirilmektedir. Son yıllarda açılan yeni üniversiteler ile akademisyen ihtiyacı fazlasıyla artmış durumdadır. Bu da lisansüstü eğitimin ve doktoralı araştırmacı sayısının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Ülkemizde ve Dünyada Lisansüstü Öğrencilerin Durumu 

Türkiye’de toplam 549.773 lisansüstü öğrencinin 454.673’ü yüksek lisans, 95.000’i de doktora eğitimi görmektedir. Lisansüstü öğrenci sayısı, yükseköğretim öğrencilerinin yaklaşık %7,2’sini oluşturmaktadır. Bir karşılaştırma olması açısından Amerika Birleşik Devletleri’nde lisansüstü öğrenci sayısı yaklaşık 3 milyon iken; bu ülkede lisansüstü öğrencilerinin toplam yükseköğretim öğrencileri içindeki payı %15’dir. Öte yandan ABD’de sadece 2015 yılında 68.923 kişi doktora programlarından mezun olurken, ülkemizde 2000 yılından bugüne değin mezun olan doktora öğrencilerinin tamamının sayısı sadece 69.392’dir. Türkiye'de yılda yaklaşık 4.500 civarında doktora mezunu verilirken; ABD'de 61 bin, Rusya'da 27 bin, Almanya'da ise 25 bin civarında doktora mezunu verilmektedir. Ülkemizdeki öğretim üyesi açığı dikkate alındığında, önümüzdeki on yılda, her yıl 15 bin civarında doktora mezununa ihtiyaç bulunmaktadır. Dünyada ve ülkemizde genel durum bu iken, lisansüstü öğretime büyük önem veren Üniversitemiz, açılan yeni bölüm ve programlarla sürekli nitelikli öğrenci sayısını arttırmaya çalışmaktadır. Üniversitemizde şu anda 153’ü doktora programında olmak üzere toplam 1.545 lisansüstü öğrencimiz eğitim görmektedir. 


HİTÜ’de Yıllara Göre Lisansüstü Öğrenci Sayısının Toplam Öğrenci Sayısına Yüzdelik Oranı


Öğretim Üyesi Başına Düşen Öğrenci Sayısında Müthiş Başarı

Öte yandan Ülkemizde yükseköğretimde eğitim gören toplam öğrenci sayısı 7.5 milyonun üzerindedir. Toplam öğretim elamanı sayısının 158.098 olduğu dikkate alındığında, öğretim elamanı başına düşen öğrenci sayısı 22’dir. Öğretim üyesi başı düşen öğrenci sayısının fazlalığı, eğitim-öğretimdeki başarısızlığın en temel nedenlerinden biridir. OECD ülkelerinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 16’dır. Türkiye'nin OECD ortalamasına ulaşabilmesi için 20 bini doktoralı öğretim üyesi olmak üzere, yaklaşık 45 bin öğretim elemanına ihtiyacı bulunmaktadır. 

Üniversitemizde yıllara göre öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı sürekli azalarak OECD ülkelerindeki orana hızla yaklaşmaktadır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Enformatik Enstitüsü bünyesinde bağımsız bir şekilde faaliyet gösteren URAP (University Ranking by Academic Performance)’ın YÖK’ün verilerini kullanmak suretiyle yayımladığı istatistiki bilgilere göre Üniversitemizde yıllara göre öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 2015 yılında 49.62 iken bu sayı 2018 yılında 26.67’ye kadar inmek suretiyle büyük bir ivme yakalanmıştır. Üniversitemizin öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısını yıllar içerisinde istikrarlı bir şekilde azaltma konusunda Türkiye ortalamasının üzerinde sergilemiş olduğu performansını sadece birkaç yıl daha devam ettirmesi halinde, Türkiye ortalamasını aşıp OECD ülkelerindeki orana yakalaması çok uzak bir ihtimal olarak görünmemektedir.  

Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı bu şekilde hızla düşerken, bu düşüş öğrenci sayısının azalması ile değil, nitelikli öğretim elemanı sayısının artışı ile sağlanmıştır. Örneğin 2011 yılında Üniversitemizdeki öğretim elemanı sayısı 352 iken bu sayı 2015’te 594’e, 2018 yılında da 757’ye ulaşmıştır. 

Üniversitemizin farklı alanlarda farklı kurum ve kuruluşlarca yapılan değerlendirmelerde kalite konusunda sürekli çıtasını yükseltmesinin Üniversitemiz ve İlimiz adına gerçekten de gurur verici bir durum olduğunu, kalite, dış değerlendirme ve kalite akreditasyon çalışmalarının yoğun bir şekilde sürdürüldüğünü ifade eden Rektörümüz Prof. Dr. Reha Metin Alkan, “Artık gelinen noktada Üniversitemizin sağlıkta olduğu kadar ilahiyat alanında, merkez laboratuvarımızdaki pek çok tahlilden mühendislik ve spor alanına kadar pek çok farklı alanda adından başarı ile söz ettirmesi, hedefimizin sadece üst teknoloji kullanarak yapmakta olduğumuz fiziki alanlarla sınırlı olmadığını göstermektedir. Üniversiteler asıl başarısını, ilgili sektörlerle iç içe olmak suretiyle eğitim-öğretim alanında, teknoloji ve Ar-Ge alanında göstermelidirler” dedi.  


Hitit Üniversitesi Rektörlüğü



HIZLI ERİŞİM

Instagram Twitter Facebook Youtube